23 Kasım 2010 Salı

hiç karamsar değilim ...

İçinde hayallerimi,kocaman gülümsememi,samimiyetimi,papatyalarımı, 
demli çayımı,şekerli kahvemi,umutlarımı, saflığımı, kırılganlığımı,masallarımı,yalnızlığımı,dualarımı sakladığım gemim 
karaya oturdu..

Baktığında benim,aslında hiç kimseyim..
Üzgünüm,asiyim ve sanırım sizden değilim..



'Sevdiğim işi yapmak istiyorum' diyen kızımın gelecek kaygılarını 
taa içimde hissediyorum.
Ne demeliyim?

-İyi kazanabileceğin bir işi,sevdiğin işe tercih etmelisin(mi?)..
-Bu ülkede böyle bir lüksün yok ne yazık ki..Tercih yapmalısın(mı?)..
-Sanat,müzik yaparak hayatını idame ettirmen çok zor(mu?)..
-İnsan konservesi büyük binalarda,hafif itişerek,çokça savaşarak,ittifak kurmadan,fırsatları kollayıp yırtıcı bir kaplan gibi avına kenetlenerek, 'ilerle,başar,hadii' nidalarıyla,bir süre sonra robotlaşarak iş hayatında
kalıcı olup yükselebilirsin(mi?)..
-Hiç açılmayan camları olan,sağlam,tek kişilik bölmeli ofislere sürüye 
katılarak ilerlemelisin.Kısıtlı ve samimiyetsiz gülüşlerle,bilgisayar 
ekranlarınızın ardında işe koyulmalısın.Gittikçe uzaklaşarak insanlardan,
daha az kelimeyle,daha azalan seslerle konuşarak hem de.
Artık bir ruh değil,bedenden ibaret olarak hem de(mi?)..

''Elbette yapmak istediğin iş olmalı hayatında.Severek yapmalısın ki iş,
yaşamak için amacın olmasın.Keyif alman için hayattan iş,aracın olsun.Karamsarlığa gerek yok.Yeter ki iste.O senin olsun.''
Neden olmasın ki :))


Giderek hissizleşiyoruz.Prozac toplumu oluyoruz zannımca.Acıyla başedemiyor,zorluklara direnemiyoruz. Kaçışımız,sığınağımız  bu sentetik ilaçlar.Suni iyilik hali..Duydukça üzülüyorum..

Oysa kök salmamak,köksüz,bağsız olmak,esintiye göre 
yol almak mümkün olsa..

Hayalsiz kimsecikler değil,ruhunda masalları yaşatan bir nesil yetişse..

Hatta bütün dünya buna inansa,bi de hayat bayram olsa :))

11 Kasım 2010 Perşembe

taş,kağıt,makas...

Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Kuralları da var..
Mim Kuralları: 
- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez.


Taşınırken kitaplarımın çok küçük bir kısmını getirebildim.Kitaplığımda ellerimi gezdirdiğimde,parmaklarım bu kitabın üzerinde durdu.D&R 'da kendimi kaybettiğim zamanların birinde edinmiştim bu kitabı.Yeni bitirmiş olmamdan mıdır bilmem ama etkisinde kaldığım bir kitaptır.Jodi Picoult'un okuduğum ilk kitabı.
Dolayısıyla genel yazım tarzı konusunda yorum yapamayacağım.

Kitap bana 'Yeşil Yol' filmini hatırlattı okurken.Çokça dini sorguluyor yazar.İncil'den yapılan çok fazla alıntı ve din konusunda çok fazla detay verdiğinden,bu kısımlar çok akıcı geçmiyor.Bazen bir paragrafı bir kaç kez okudum bu yüzden.
''Hayatınızdaki en önemli varlığın kurtulması adına, hayatınızdaki en büyük düşmanınızın son isteğini yerine getirir misiniz?''
Kitabın konusu bu tema üzerine kurulmuş.Ben elimden bırakamadım bitene kadar.İster istemez anneliği,mahkum haklarını,dini,hayatı sorguluyorsunuz.
Mim konusu olan 55.sayfadan bir paragrafı paylaşayım.

''Her ayın ilk cumartesi günü bedava masaj,yüz bakımı veya pedikür için ben de annemin spa'sına giderdim.Ancak işin kötü yanı,sonrasında annemle öğle yemeği eziyetini çekmek zorunda olmamdı.Bunu rutine bindirmiştik.Egzotik meyve aromalı buzlu çayımızı aldığımızda artık 'neden hiç aramıyorsun?' faslını geçmiş olurduk.Salata menüsünden bir 'sen beni büyükanne olamadan gömeceksin' alırdık.Ana yemek -gayet uygun bir şekilde- kilo problemlerimdi. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama elbette tatlıya hiç geçilmezdi.''

Ve kitapta çok sevdiğim iki cümleyi de paylaşmadan geçemiyeceğim.

''Tanrı'nın bana başa çıkamayacağım birşey vermeyeceğini biliyorum.Yine de keşke bana bu  kadar fazla güvenmeseydi.' Rahibe Theresa

''Ruhun ölümsüzlüğünün kanıtlarından biri de yüz binlerce insanın buna inanmasıdır.Gerçi onlar dünyanın düz olduğuna da inanmışlardı' Mark Twain


beenmaya

4 Kasım 2010 Perşembe

benden...

Homurdanmayı bıraktım epeydir.Didişmiyorum kendimle.Sorgu,sualleri de bitirdim zihnimde.Malzeme budur deyip kabulleniyorum her durumu.Garip bir tevekkül hali.Durup dinliyorum kendimi.Tepkisiz mi olunur böyle bilemedim.Bak yine sormaya başladım.Doğru mudur acaba olduğu gibi kabullenmek her durumu?Anarşist ruhumu mu öldürüyorum böyle?

Şehre iniyoruz kızımla ayda bir kere.Ne güzel tanımlamadır bu yahu.
'Şehre inmek'.Hep isterdim bir sahil kasabasında bahçeli bir evde yaşamayı.Bahçeli kısmı tutturamadım ama nihayet sahil kasabasındayım.Alıştım sanırım sakin hayata.Daha iner inmez yoruyor 
şehrin gürültüsü,kalabalığı beni.

Gitarımı çıkardım kaldırdığım yerden.Ne büyük haksızlık etmişim ona da, kendime de..Onun melodilerle hayat bulmasına, benim de kendimi mutlu etmeme engel olmuşum.Şimdi bütünleşiyoruz hasretle..

Bir de köpek cenneti burası.Onlar için cennet midir emin değilim tabi.Çoğu bakımsız ve sürekli kaşınıyor.Ne vicdansızlıktır.Evine aksesuar alır gibi yaz döneminde köpek edinip sonra giderken sokaklara terketmek.Her mahallenin 
bir kaç köpeği var.Hepsinin kendi çapında mafya olduğunu keşfetmek zor değil.Asla birbirlerinin bölgelerine giremiyorlar.Hemen karşı saldırıya geçip kendi mahallesinden çıkarıyorlar diğerini.Bizim sokaktakileri besliyoruz sürekli.Nasıl bir bağlılıktır bu.Kapıdan çıktığımdan itibaren gideceğim 
yere kadar bana eşlik edip dönene kadar da bekliyorlar.
Mahallemizin kızı raconu bu galiba .:)

Tek sorun pahalılık sanırım burda.İhtiyacınız olan bir şeyi şehirden almak en mantıklısı.Bir de çevre temizliği. Çöpleri alan belediye görevlisine 'bi dakka içerde de atılacak koliler var,getireyim' dediğimde ilgilenmedi bile. Cevapsa tam Türk tipi : 'kalsın abla,yarın bakarız'.. Oysa üç günde bir alıyorlar çöpleri..Bir ara belediyeye gidip konuşmak gerek..

Kelimelerimi biriktiriyorum bir süredir.Bir öykü denemem var  
üzerinde çalıştığım.Tamamen yoğunlaşmak mesele..
Biraz ilerleyebilsem sonu gelecek de..işte..

En çok da kitaplarıma geri döndüğüme seviniyorum.Uzun süredir okuyamıyordum yoğunluktan.Çantamdan eksik olmuyorlar şimdi.Bankada 
sıramı beklerken bile çıkarıp okuyorum.Beni hiç terketmeyeceğini bildiğin sevgilim gibi ilişkimiz.Ciddi düşünüyoruz :)

Bekleyen bir mimim var sevgili  Vişnє çüяüğü'nden gelen.Mim konusu kitaplar olunca pek hoşuma gitti. Coming soon bu sayfada olacak inşallah..

Muhabbetle efenim..

YASAL UYARI

Bu blogtaki yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilmeden kopyalanması,yayınlanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa aykırıdır ve suç unsuru oluşturur.