19 Ağustos 2019 Pazartesi

yeni yaşın getirdikleri..

Dün bir yaş daha aldım.Eskiden beri doğum günlerindeki pasta,mum ritüellerine ısınamadım.Sadece doğum günleri değil her kutlamada,tebrikte,hoşgeldinde, güle gülede neden pasta?Anlamlandıramadım,yani neden bir tencere kuru dolma,ya da kıymalı yumurta değil de pasta? ''Tayinin çıkmış,gidiyormuşsun.Bak senin için kalburabastı yaptım,güle güle git'' olmaz mı mesela yerine?Bir de neden üzerine mum?Neden bu saydığım yemekler üzeri pul biber değil de mum?😳

Homur homur söyleneceğime araştırmak bu sene aklıma geldi.47 yaş aydınlanma demek belki de..😆 

Pasta merasimi Antik Roma döneminde başlamış.Bu dönemde insanlar,ortasına mum dikilmiş pastalarla av tanrıçası Artemis'in tapınağını ziyaret ediyorlarmış. Yakılan mumların ay ışığını temsil ettiği düşünülürmüş.Birçok eski kültür de, yakılan mumdan çıkan dumanın ölümlülerin dualarını yaratıcı katına taşıdığına inanırmış.Mum üflemeden dilek dilenmesi de bu yüzden sanırım.Mumun yaşam ışığını temsil ettiğini söyleyen kaynaklar da var.Bu ritüelin doğum günlerine uyarlanması da 1700'lerde Almanya'da başlamış.Bir insan varlığın doğduğu günü şöyle güzel,renkli,tatlı bir pastayla taçlandırmak fikri kalburabastıdan alacağım keyife yakın görünüyor.Yine de şu özel gün kutlamalarına başka bir boyut getirilmeli,kişiye özel fikirler geliştirilmeli diye düşünüyorum.Kuru dolma ve kalburabastı konusunda ısrarcıyım. 😬 

Aslında yeni yaşımın bana hissettirdiği denge halinden bahsetmek istiyorum.
Kendimle kavgamın sona erdiği,sistemin bana dayattığı tüm kavramlardan uzak,kendi özüme ulaşma yolculuğumun idrakinde,farkındalıkla ve şükürle, koşulsuz sevginin evrenin işleyişinin temeli olduğunun bilincinde olduğum bir hayatı kurgulamaya çalışıyorum.Eski alışkanlıkları bırakmak çok zor,hatta en büyük sınav.

Kızgınlıklarını,öfkeni,kırgınlıklarını,hırsını,yargılamalarını,reddedişlerini,direnişlerini,düşünce kalıplarını,kendini ispatlama çabanı,kıskançlığını,bencilliğini vs vs. bırakmak.Yazarken yoruldum.Her kelime aslında nasıl ağır bir enerji tutuyor,tek tek okuyunca bile hissedebilirsin.İnsan olmaya dair tüm bu duygular.An'da kalarak yaşayabildiğiniz çocukluğunuzu hatırlayın.Tüm bu ağır duygulardan uzak,sadece o anda oynadığı oyuna,yediği yemeğe odaklı,sadece onun hazzını alan ruhlarınızı hatırlayın.Geçmişin hesabı,geleceğin kaygısı olmadan,bu duygularla ağırlaşmadan önceki ruhlarınızı hatırlayın ve hissedin.Nasıl bir ferahlık hali değil mi?Herkes içindeki çocuktan bahseder.Aslında aldığımız her yaşla,bize öğretilenle ya da dayatılanla,açık algıyla kaydettiğimiz ve içselleştirdiğimiz tüm yaşam formlarıyla,içimizdeki çocukla bağlantıyı kesiyoruz. Bütün bu illüzyon içinde alıp kabul ettiğimiz tüm bu duygularla,yaşam dediğimiz keyifli yolculuğu yarışa dönüştürüp ruhumuzla iletişimi koparıyoruz.Yaş aldıkça aslında bir oyunun içinde olduğumuzu farkedip sorgulamaya başlıyoruz.Aslında insan bedeni içinde sonsuz bir ruh taşıdığımızı hatırlayıp,aslolan sevginin peşine düşüyoruz.

Yaş aldıkça ''aslında ben kimim? yaşam amacım nedir?'' sorusu dank ediyor kafana.Kendimle konuşuyorum.Artık kendimi anlatma ihtiyacı duymuyorum. Bilginin,OL'ma haline geçmede araç olduğunu farkediyorum.Özdeğerimi başkalarının onayı olmadan hissedebileceğimi biliyorum.Hayatı geldiği gibi kucaklamanın nimetlerini anlıyorum.Varoluşuma şefkat göstermenin,ruhuma iyi davranmanın,kendimi bütün olarak sevmenin,eksiksiz ve mükemmel yaratıldığımı bilmenin hazzını yaşıyorum.Bana kendimi iyi hissettirmeyen herşeyden vazgeçebilmeyi öğreniyorum.Yolculuğumda karşıma çıkan her durumun ve kişinin aslında bana hediye olduğunu görüyorum.Yüzümü güneşe,aya dönmeyi,evrenle bir olma halini seviyorum.Bana verilen hayatın ilahi akış içerisinde sonsuz olasılıklar taşıdığının farkındayım.Nefes alabildiğim ve verebildiğim her anıma şükrediyorum.Öze ulaşabilmem için içsel sessizliğimi sağlamaya çalışıyorum.Değiştiremeyeceğim durumlar için endişelenmemeyi tercih ediyorum.Ruhumun saf sevgi enerjisini tüm hücrelerimde hissediyorum.
Varlığımın özü olan ilahi kudretin yolculuğumda bana eşlik etmesine izin veriyorum.



Tüm bunları inzivaya çekildiğiniz dağ başında bir ağaç evde,insanlardan izole yaşamayı tercih ettiğiniz ıssız bir yerde,Tibet'te bir manastırda uygulayabilmeniz son derece kolay.Algı değiştirici,uyarıcı,tetikleyici hiçbir unsur olmadan kolaylıkla mümkün.Yaşam oyunu burda başlıyor işte.Aslolan günlük yaşamında tüm bunları hissetmek,yaşamak,içselleştirmek,uygulamak.İmkansız mı? Hiç değil..
Değişime direnci de bilinçli zihnimiz yönlendiriyor.

Kendimde deneyimlediğim ve hissettiğim koşulsuz sevgiyle,dönüşüme inançla herşey mümkün.Artık geçmiş sorgulamalarımdan,gelecek kaygılarımdan özgürleşmeyi seçiyorum.Her anımı doyasıya ve şükürle yaşamayı seçiyorum.

Sevin be kendinizi,çok sevin ama.Hani içimizdeki çocuk dedik ya.Çağırın onu geri.Nerde daldıysa oyuna,gidin yanına siz de katılın ona.Kollarınızı açın gökyüzünüze ''seviyorum uleyn kendimi,çok seviyorum hem de'' diye haykırın.Sebepsiz kahkahalar atın sonra.Önce kendinizle mutlu olmayı öğrenin.Bakın kesin bilgi vallahi bak,''SEN DEĞİŞ DÜNYAN DEĞİŞSİN'' 😃

Hayat sen ne güzelsin.Yaşadığım tüm deneyimlerime,yol arkadaşlarıma sonsuz teşekkür,minnet ve şükürle.

Hadi selametle 😉🙏😀






(görsel kaynak: evangelicalfellowship.ca)

2 Ağustos 2019 Cuma

Sabahın bir körü..Uyku tutmadı.Yarın sabah anneciğimin mezarına gideceğim çok sevdiği rengarenk çiçekleri ekmeye.Çok severdi çiçekleri.Bir ömür tükettiği bodrum katındaki iki odalı güneş görmeyen evinde çırpınır dururdu onları yaşatmak,canlı tutmak için.Her solan çiçek hüzne boğardı onu.En son, pencere pervazında bir parmak boyunda minnacık saksılarda kaktüs büyütmeye başlamıştı.Güneş olmadan da yaşayabiliyordu.Belki birgün çiçek de açarlardı.

Ruhlarımız,bedenlenmeden yaptığı anlaşmalarla kabulde ve unutarak geliyor dünyaya.Onbeşinde çocuk gelin olmayı seçmişti ruhu.İki odalı,her odası rutubetten dökülen bir evde beş çocuk annesi olmayı seçti.Tekamülü için zorlu sınavları kalbini çok yıprattı.Altmış yaşında kırıklar dolu kalbiyle sınav yerinden ayrıldı.Yaşı bile belirsiz aslında.Doğduğu köyde ona yeni kimlik çıkarılmamış, tahminine göre 10-11 yaşlarında olan ablası bir hastalıktan vefat ettiğinde,onun kimliği anneme geçmiş.Belki de bu yüzden,yaşamı baştan sona 'ben varım' haykırışıydı.

Bir kadın düşünün.Hiç okul yüzü görmemiş.Çocukları okula başlayıp ona dersleriyle ilgili soru sormaya başlayınca kendini eksik hissetmiş ve okuma yazma öğrenmiş.Evine temizliğe gittiği fransız kadından ona dil öğretmesini istemiş.Kuran okumak için arapça öğrenmiş.Yemek kitaplarından şahane yemek yapmayı öğrenmiş.Hayal gücünü ve el becerisini kullanarak benzersiz el işleri yapmaya başlamış.Hiç 'hayır' diyememiş.Kendisi dışında herkesi hatırlamış, düşünmüş,taşımış, hayatlarını kolaylaştırmış,sevmiş,öğretmiş, gözetmiş, bakmış...Uzar gider bu liste.Çok önemli burası 'kendisi dışında herkesi'.



Yaşım 46 oldu.Geriye dönüp baktığımda ne çok yargılama,yadırgama,reddetme deneyimlemişim.Ve evrenin kesin kuralı: 'yargıladığını,yadırgadığını,reddettiğini yaşamadan,deneyimlemeden ölmeyeceksin'. Hayatımın en zorlu zamanları,ben bunları neden yaşıyorum diyerek isyanda ve kurban rolünde olduğum dönemlerdi.Çember böyle kapanıyor işte.Asla yapmam dediklerini yaptığın, yaşam tarzı,karakteri sana uymadığı için eleştirip dışladığın insanların hayatını birebir yaşadığın,parmağını sallayıp,gözlerini devirip,öfkeyle yargıladığın davranışları birebir yaptığın zaman çember kapanıyor.Görev; tam da burada,bunu farkedip,kabule geçip,bu deneyimden özgürleşmeyi seçtiğinde bitiyor. Sen hala kurban rolünde ve isyana devam ettiğin sürece,bunu anlayıp kafana dank edene kadar, şiddeti belki de artarak yine yine yine yaşıyorsun.

Ruhumuz insan olmayı deneyimlemeye geliyor dünyaya.Öğrenerek,özümüzü hatırlayarak tekamül ediyoruz.Tek kurtuluşumuz SEVGİ.Tekamülün tek yolu koşulsuz sevgi.

Evren kocaman bir sihirli küre bana göre.Koşulsuz sevgiyle,işbirliği içinde, farkında olarak yaşadıkça sonsuz,sınırsız seçenekler sunuyor sana.Hepsi senin hayrına.Alıp,kabul etmek,seçimlerini yaşamak da sana sunulan bir lüks.Burası da çok önemli: SEÇİMLERİMİZİ YAŞIYORUZ.. Dışarda hiçbirşey yok.Herşey üç boyutlu bir illüzyon.Yaşadığın her ne ise,suçlamak yerine,mağduru oynamak yerine, 'bunu neden yaşıyorum? Burda öğrenmem,farketmem gereken nedir gibi sorularla kendine döndüğünde başlıyor evrenin mucizeleri.

Benim hayatımın kırılma noktası  anneciğimi kaybetmem oldu.Tarifsiz bir acı. Bayramın birinci günü neşeyle,coşkuyla paylaşılan sofra,akşamına sevgiyle vedalaşma,bir sonraki sabah cansız bedenine sarılma.Bu acının tarifi yok. Aylar,yıllar süren keşkeler,pişmanlıklar,hesaplaşmalar,isyanlar, sorgulamalar.. 
Bu acının tarifi yok...😔

Hepimiz eşsiz ve sonsuz ruhlarız.Bizden bir tane daha yok.Aslolan dünyaya geliş amacımızı sorgulamak,bulmak ve yerine getirmek.Nedir amaç? İnsan olma deneyimiyle ruhlarımızın tekamülü..Anneciğimin kaybıyla,isyanla geçen dönemden sonra başladı sorgulamalarım.Onlarca kitap okudum,yoga, meditasyon, hipnoz,reiki,access,thetahealing,regresyon ve sayamayacağım onlarca ruhsal çalışmaya katıldım.Yetinmedim eğitimlerini aldım.Hikayedeki; tüm dünyayı dolaşıp hazineyi arayan,sonunda evinin arka bahçesinde bulan gibi aslında herşeyin özümde saklı olduğunu gördüm.Ruhumuz bilge. Arınarak,bırakarak,affederek,kabule geçerek,koşulsuz sevgide kalarak öze ulaşmak ve sadece hatırlamak...Unutarak bedenlendiğimizi bilerek hatırlamak..

Beden deneyimini sonlandırıp sonsuzluğa geri dönen ruh,geride kalanlara da öğreterek gidiyor.Yaşarken de,kaybettikten sonra da anneciğim hakkında hep şu replik duyuldu her yerde : SENİN ANNEN BİR MELEKTİ YAVRUM..


Melek annemin kaderini ve ruhunu sevgiyle onurlandırıyorum.
Kaderinin ve ruhunun önünde saygıyla eğiliyorum.
İyi ki ruhlarımız sözleşmiş,iyi ki annem olmuşsun,iyi ki kızın olmuşum.
Yaşarken de,gittikten sonra da bana öğrettiğin herşey için minnettarım....

💚   SENİ SEVİYORUM.... BİZ'İ SEVİYORUM...  💚

7 Haziran 2016 Salı

hüznünü sevdiğim,hoşgeldin..




Sustuğum kelimeler var sana.Sustukça cümlelere evrilen kelimeler.Gözlerinde gördüğüm hüzünse çoktan uçup gitmiş.Buna sevinmeli miyim bilemedim.. Aslında o çok sevdiğim hüznünün ardındaki seni sevmiştim.

Hayat dediğimiz o iç savaş var ya;hani galip gelmeye çalıştıkça kabuğumuzu sertleştiren,uzattığın eli kanatarak geri iten,sen bir adım ileri gittikçe üç adım geriletmek için adeta süpersonik güç gösteren hayat..

Hah işte tam da bu değiştirmiş seni.Savrulmamak için gösterdiğin direnç seni şu andaki sen yapmış.Hüzün yok olmuş ama sevginin izi kalmamış.Donuk bakışlarında beyhude ışık aramam..

Uzun bir yolculuk bu bize bahşedilen.Hayat denen yolculuk.Düştük,kalktık. Yıkılmak üzereyken direndik.Gıybet edeni pas geçtik.Mutsuz edene yol verdik. Paylaşana kucak açtık.Paylaştık,çoğaldık.Ses verdik,çoğaldık.Ses vereni dinledik, çoğaldık.Bizi biz yapan değerleri,birken bin yaptık.Ben iken,biz olduk.İyiliğin, güzelliğin,tatlı sözün,gülümsemenin iyileştirici gücünü keşfettik.İnadına çokça kullandık.Sendelemekten korkmadık,daha sağlam basarak yürümeye devam ettik ve dönüp bakıyorum geldiğimiz yola; hiçbirşey kaybetmedik.Hep iyi ki dedik...

Bir umut bakıyorum tekrar gözlerine,bir umut tutuyorum ellerini.Beyhude..

Keşkelere yer olmayan hayatımda,senin için de keşke demiyorum.Yaşadıklarımız tercihlerimizin sonucudur.Yine bir umut gözlerim gözlerinde,ellerim ellerinde olacak.

Hoşgeldin..





26 Mayıs 2016 Perşembe

Erken kalktım yine bugün.İşe gitme rutin hazırlığımın yaklaşık 2 saat sürdüğünü farkedeli çok oldu:) Üşenmiyorum.Yılların sanatçısıyım da halkımın karşısına bakımsız çıkmayayım diye sanki harcadığım bu çaba.Kediciğimin burnu boynuma gömülü uyumamdan sebep,uyanınca o da uyanmasın diye hemen kalkamıyorum bittabiii.. Hazreti yavaş yavaş uyandırmak gerek.İlk hareket radyomun açma düğmesine basmak.Yaşı benden büyük radyomun sesi de yeminle benden iyi :) Pencereleri, kapıları açıp içeriye tertemiz orman havasının girmesini sağladıktan sonra (evet resmen orman içinde bizim site.ömür bitmez burda.) hoop sahne hazırlığına.Savaş boyalarını sür,akşamdan ne giyeceğimi hazırlamama rağmen sabah ondan vazgeçip dolabın önünde bir elim belimde 'giycek hiçbişeyim yookk ' diye aklımdan geçirerek yine uçuşan etekli elbiseni giy,beslediğim sokak hayvanlarının mamalarını paketle,kediciğimin mamasını,suyunu kontrol et,çöpü kapıya çıkar,miden kazınsın hoop mutfağa bişeyler atıştır,balkona çık çiçeklerini sula,eee sahne saçım kaldı,hadi onu da hizaya getir..



Evin içinde fır dönüyorum,sanırsın 5 çocuklu çalışan kadın,hem evi çekip çeviriyor,hem de işine yetişiyor :)) 

Kızım üniversiteyi kazanıp başka bir şehire gittiğinden beri aklımca hayatımı hızlı çekim yaşamaya çalışıyorum ki yalnızlık hissetmeyeyim.Ah ne kadar meşgulüm diyeyim ki kafamda bişeyleri kurmayayım.Sabah yaptıklarımı akşam neden mi yapmıyorum? Ama şekerim çok meşgulüümmm :) Aklımca işte..

Bin şükür bugün de sağlıkla uyandım.Haydi muhabbetle ..



21 Mayıs 2016 Cumartesi




duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. unuttururlar mı lan adama.döndüm buralardayım.haberiniz ola.. 







22 Ekim 2012 Pazartesi

bu bir Gamsız Pollyanna yazısıdır....

Hatun kişi hayal kurar,gerçekleşmesi için çaba harcar,çalışır,didinir,başarır.Tam final yapacakken maganda terörüne kurban gider.Ayıların gücü adına hayallerinden vazgeçirilir..Hikaye hatun kişinin iki büyük unlu mamuller firmasının halkla ilişkiler işini almasıyla başlar..

Kısa zamanda bir çok otomotiv,ilaç firmaları,dernek ve odaların toplu siparişlerini bağlar ve hatırı sayılır bir çevre edinir.Fakat çalıştığı unlu mamuller firmaları verilen sözleri yerine getirmeyince emeğini harcatmadan ayrılmak ister.İş yaptığı firmalara bilgi verir.Ancak onların talepleriyle bu işi kendi yapmak için araştırmaya başlar.Sanki onu beklermiş gibi oturduğu evin altında bir üretim atölyesinin artık üretim yapmayacağını, devredeceğini öğrenir.Hatun kişi atölyeyi devralmadan,denemek için bir süreliğine kiralar ve üretime başlar.

Süreç hızlı başlamıştır.Eski müşteriler artık onun müşterisidir.Siparişleri yetiştirebilmek için sabahlamaktadır hatta.Bir de usta ile kısa zamanda epey yol alır.Artık müşterileri onu ziyaret etmek istemektedir.Ancak atölye buna uygun olmadığından hem cafe, hem üretim atölyesi yapabileceği yer arayışına girer.


Bir süre sonra kocaman bahçeli bir dükkan tutulur.Doğal gaz tesisatı yaptırılır.Sanayi elektriği bağlanır.Sıra dekor için çalışmaya gelmiştir.Gündüz sipariş,teslimat,yeni dükkan alışverişi, geceleri üretim derken çok yorulur ama çok da mutludur.Kırmızı beyaz pötikareli örtüleriyle, ahşap masalarıyla,rengarenk çiçekleriyle, kocaman yemyeşil bahçesiyle tam hayalindeki kafeye artık çok az kalmıştır.

Bir akşam emlakçıdan bir telefon gelir.Dükkanına gelen (aslında ellerindeki gazeteye sarılı bıçakları baz alırsak dükkanı basan demek gerek) bir kaç adamdan bahseder.Hatun kişinin tuttuğu dükkana 150 m. mesafedeki  gevrek fırınının sahipleridir bunlar.Kendileri 15 yıldır burda faaliyet gösterdiklerini ve yakınlarında benzer bir yer açtırmayacaklarını,açılırsa sonuçlarına katlanmamız gerektiğini kibarca(!) ifade etmişler.Haa neden kibar dedim,canlarım benim bana da selam etmişler :))

Hatun kişi cabbar.. Umurunda olmadığını söylemiş.Hastane çevresinde kaç eczanenin yan yana olduğunu, her yerde kaç kuaförün,marketin,emlakçının dip dibe olduğunu hatırlatmış.İş yapmasalar onlarda bu kadar yakın olmazdı.Ayrıca onlar fırın.Gevrek,boyoz bir de plastiğe benzeyen kurabiye ile pastamsı bir şeyler yapıyorlar. Biz butik pastaneyiz kardeşim.İki okula da yakın bir lokasyon olduğundan öğlenleri yemek de olacak.Hedef kitlemiz firmalar zaten, perakende satış dükkanın giderleri için.Hem siz koskoca fırınsınız.Küçücük pastaneden mi korktunuz yahu ?...

Çalışmalar devam eder yeni dükkanda..Ama tacizler de.. Emlakçı yetmez Almanya'daki dükkan sahibi bulunup tehdit edilir.'Bu dükkan açılmayacak' denir.Dükkan sahibi de direnir.Emlakçı,dükkan sahibi, fırıncılar magandası ve hatun kişi arasında orta yol bulunmaya çalışılır.Fırıncılar magandası bastırır.Sadece yemek yapacaksan açabilirsin.Hatun kişi bastırır.İstediğimi yaparım senden mi izin alıcam? Emlakçı bastırır abicim sizde gevrek,boyoz var.Bunlar zaten firmalara toplu satıyorlar.Dükkan sahibi bastıramaz.Kızım acaba vaz mı geçsek???

Aracılar girer devreye.İzmir'in büyük fırın sahiplerinden lafı sözü dinlenir bir kaç tanıdık, akraba.. Onlara da daha önceki icraatlerinden örnekler vererek tehditler savurulur  ( artık detayını vermeyeyim).Hatun kişi şaşkın, çaresiz.Yasal yolları aramaya başlar (şiddet gördüğünü,ölüm tehdidi aldığını beyan edip şikayetçi olan kadına koruma sağlayamayan,öldükten sonra da ''aaa öldü''deyip başka bir şey yapamayan adalet sistemindeki yasal yollar yani !!!).Görür ki şehirde orman kanunları geçerlidir.Kendisinden geçer kızı için endişelenir.

Gamsız Pollyanna yanını devreye alır.Her işte vardır bir hayır.Belki de zamanı değil.Bu bir işaret.Belki de açılırsa dükkan, zarar edilecek.Belki,belki belki...


Yeni başlangıçlar Hatun kişinin yüksek lisans yaptığı alandır.Atölyeyi kapatır.Sürekli müşterilerinin siparişlerini evde yaparak temin etmeye çalışır ve tabi kendine masa başı bir iş bulur.Bahçe içinde bir siteye taşınır. Hayallerini ceplerinde saklamaya devam eder...

.....

4 Şubat 2012 Cumartesi

hadi bakalım...



Diyorum ki kendi kendime; ne zaman bu kadar uzaklaştık birbirimizden,hangi arada oldu da ben farketmedim? Yoksa gözüme gözüme soktunuz da herşeyi ben mi konduramadım,görmezden geldim..Çağa adapte olamıyorum da bile bile inkar mı ediyorum yoksa ben..Özlüyorum, sokaklarda oynayarak büyüyen son neslin bir ferdi olarak, samimiyeti, komşuluğu, arkadaşlığı,en önemlisi saygıyı..

Konserve kutusunda gibiyiz apartmanlarımızın içinde,gömüldüğümüz dairelerimizde.Göz temasından bile korkarak yaşıyoruz sanki ne fena.Çok sıkıldım alıp başımı gidesim var köyüme..Dürtüyor sanki beni yine şeytan 'korkma,baştan  yarat yine hayatını' diye..Yoruldum diyorum yahu dürtmesene.

Ama sonunda hayalimi gerçekleştirebileceğim için pır pır içim.Diğer tüm hayallerimi de içine yerleştirebileceğim bir kafe açıyorum yakında.Masalarında kırmızı beyaz kareli örtülerinin olacağı sıcacık bir mekan olacak kısmetse.Çevremdeki tüm bu ruhsuz bedenlerin samimiyetsizliğine inat hem de..Kendi yaptığım kurabiye ve pastaları da satacağım ne güzel ..

Şeytanın dürtmesine ne gerek.Al yine dürttüm ben kendimi.Hadi bakalım durmak yok,yola devam..

Muhabbetle...

10 Ekim 2011 Pazartesi

n'oluyo bakim burdaaa..?


Vay canına sayın ve çok sevgili bloggerlar..Tam tamına 264 gündür bir harf çiziktirmemişim sayfama.Bak ne kadar yoğun yaşıyorum hayatı peh peehh..Artık bir yerde dur gari diyor iç sesim kendime.Maymun iştahım mevcut düzenden sıkılıp daha ne var acaba arayışlarından bir sıyrılabilse olacak da, henüz başaramadım.

Ama ucundan yakaladım yine sanırım hayatı.Bu baki kalacak zannımca.Yeni işim,yeni evim,kızımın yeni okulu..Ha tabi unuttum söylemeyi döndüm gari İzmir'e.Köyümden şehrime.Bu da yine yeni bir düzen kurmak gerektirdi tabi ama şükür iyi gidiyor.İşim sürekli sahada olmayı gerektirdiğinden gün içinde bilgisayar kullanma sürem çok az.Evde de artık bilgisayar internet neyin istemeyince,farkında olmadan uzamış sayfamla iletişim sürem.

Düşünüyorum da blog sayfamı hep içimi dökmek için kullanırdım.Bu süre içinde galiba biraz içime kapanıp,çevremde görüştüğüm insan sayısını da azaltmışım. Yani yine detoks ve arınma süreci..Yoruldum leyn,vallahi yoruldum.Yaş ilerledikçe mi olur bu sadeleşme isteği bilemedim ama sıkılmadım yeminlen.

Sevgili H'ye kırgınım.Bak deyiverdim de burdan.

Mayamı,ateşböcükümü,zeugmamı,aslımı,jivagomu,fırtına kuşumu,sufimi,avram ustamı,gülsen hocamı ne çok özlemişim okumayı..seviyorum ben sizi.çok özledim vallahi..

Kitap okumak istemediğimde beni tek keyiflendiren işti blog okumak.Hadi bakem rast gelsin de hep olalım inşallah buralarda...

Muhabbetle efenim :))

19 Ocak 2011 Çarşamba

bildim gideceğini..

Sevgili H.,
Gözlerim şişti sabah kalktığımda.Dün gece çok ağladığımdan zannımca.
Ağlamak güzeldir derler ya,aslında ondan ağladım ben.Güzel mi diye merak ettim.Gözpınarları temizlenirmiş.Böğürerek ağlarsan ciğerlerin de genişlermiş. O kısmını test edemedim.İçin için ağladığımdan zannımca.
Ama güzelmiş,anladım.Gözlerim de daha seksi bakar oldu sanki böyle..

Biliyorum üzüldün sen de.Tamam sorun yok,merak etme dedim ben sana
 ama di mi?Sen iyi ol yeter ki..

Ansızın gelivermiştin diyemiycem.Çünkü ben süzülerek girdim hayatına.
Açtın kapılarını sen de hesapsızca. 'Sultan'ım,bekliyordum' dedin.Beni buyur ettin.Üç kişilik okeyine dördüncü oldum ama okeyi dışarı vurmayı bir türlü beceremedim.Güldün sen de hep bana.'Ah Güüll,ne tatlısın sen'dedin.
Piki'lerimi savurdum ben de havaya hep senin için.

Paylaşmak değil midir hayat?Paylaştıkça çoğalmaz mıyız?Yok,değilmiş.
Peki ben bu yanlışın neresindeyim?Aslında yanlışın ta kendisiyim.
Ya da yanlış olan zamanın tam da merkezindeyim.

Sevgili H.,
Yine bir dönüm noktasındayım hayatımın.Radikal kararlar almak üzereyim.
Belki yine yeni bir başlangıç için. Ondandır sanırım hassasiyetim.
Ama sen bunu bilirsin.Çünkü sen bendesin.Bedenime dar ruhumun ne yorgun olduğunu bilirsin.Ve şimdi bir elim çenemde,gözlerim yanıyor hala,
sanırım içim de acıyor,senin gidişini seyrediyorum.
Gitmek yoktu,uzun,keyifli sohbetlerde..Sen giderken farkettim dizlerimin üzerindeki ellerimi.. Gitmeyi saklamışım avuçlarımın arasında,üzerini de ustalıkla örtmüşüm..Yine var olanı yok saymışım, bildim..
Ama üzülme,dedim ya,şimdi tam da dediğin gibi,
küçük bir kız çocuğu gibi,
ben yine de çok seviyorum  seni..

13 Ocak 2011 Perşembe

içimin sesi..


Biliyorum ordasın.
Bütün kaprislerime,mızmızlanmalarıma rağmen,ordasın.
Uzatsam elimi peki, dokunabilir miyim ki? 
Yok.Ama ordasın..

Ve şimdi kağıt kesiği gibi yokluğunda hissettiğim.İncecik bir sızı..

Bizi seçimlere zorlayan bu hayata şükür mü etmeliyim şimdi? 
Bilemedim..

11 Ocak 2011 Salı

günaydın,yıl bitmiş.. huuhaahha ..

Eee n’oldu şimdi? Bitti mi yani 2010? 11 gün olmuş daha yeni fark ediyorum billahi.Accık daha kalaydı,tadına doyamadım sanki.Zaten gittiğini de anlamamışım baksana.Hiç fark ettirmedi.Benim için kutlanası bir gün olmayan 31 Aralık’a dair hatırladığım hop hop,kop kop modunda insanların 3-2-1 diye ritmik şekilde bağrışmalarıydı.Bak bunu fark etmişim!

Fotoğraf makinesi istiyorum ben en objektiflisinden.
Sevindirmek isteyen olursa hani şu garibi diye,ondan deyiverdiydim.
Sağlık,huzur ve aşkı ben isterim zaten.İstersem o beni bulur..Bilirim..

‘’Sevgili Ayşegül,
İlk defa bir ödül kazandım..Ben de senin gibi sevgi pıtırcığı modundayım.
Aşure dağıtır gibi ödül dağıtıyorum.Bir kase de sana ayırdım.
Afiyet,şeker,bal olsun .
İyi seneler,sevgiler . ‘’
Yenmez mi şimdi bu aşure? Sevgili İzdüşümler’in kendi gibi sıcacık notuydu bu.Benden de gülümseten bloglara gitsin o zaman.Ne diyoruz? Seviyoruz.
En bi çok seviyoruz.. Yetmiyor sevgi pıtırcığı oluyoruz.
Hadi bakem afiyetle.


en bi kişiye özel not : maya'm, seni çok sevdiğimi söylemiş miydim ?

17 Aralık 2010 Cuma

seviyorum uleeyynn ...

Şehre indim dün .Aşırı yağışın etkisiyle şehir içinde 20 dk da gidebileceğim yolu bir saatte alabildim.Burdan birkaç selam göndermek,çok sevgili yurdum insanlarının bir kısmını anmak istiyorum.

-Kaldırımda yürüyen sade ve sıradan bir vatandaş olan şahsıma,bu trafikten nasıl çıkacaksa,yanımdan hızla geçerken tüm su birikintilerini üzerime keyifle boca eden belediye otobüsü şöförüne,

-Henüz  bir ayağımı atıp oturmaya çalıştığım arka koltuğun kapısını bile kapayamadan bir ayağım da dışardayken hızla hareket edip canıma kasteden taksi şöförüne,

-Geniş kaldırımlarda bile şemsiyesini bir silah gibi kullanan,yanından yöresinden geçenin gözünü çıkarma,saçına takılarak koparma girişimlerinde bulunan halkıma,

-Kızıma tayt,çorap benzeri şeyler almak için girdiğim dükkanda,defalarca 'SİYAH' renk olmalı dememe rağmen ısrarla,koyu kahve,çikolata kahve 
ve türlü versiyonlarını vermeye çalışıp saçlarımı tavana doğru dikebilen tezgahtar hanım kızımıza,

-Faturamı ödemek için girdiğim GSM bayinin kapısında, yağmuru had safhada yediğinden tam kapıyı açtığımda yırtılıp içindekiler de yere dağılan karton torbama ve bana, ufosundan yeni inen bir uzaylıymışım gibi  bakmayı 
tercih eden bir avuç yurdum insanına,

-Aynı Gsm bayinde,ilk şoku atlatıp işlerine kaldıkları yerden devam eden insancıklardan,personel olanını seçip bir poşet rica ettiğimde bana verdiği 
mikro boyutlardaki poşet için lütufta bulunur gibi davranıp bir de üzerine 
'başka yok' diyen satış elemanı hanım kızımıza,

-Araç kullanırken,bir yandan da telefonda,akşam rakı muhabbeti için kandırmaya çalıştığı arkadaşına en kibar argo lügatıyla hitap eden,bir 
yandan da bağrı yanık arabesk şarkıları çalan radyonun habire sesini 
açan minibüs şöförüne,

Selam olsun,en bi selam olsun inşallah :)) 
Sizleri,hepinizi çok seviyorum.
Valla bak ...

Ama ben yarım günlüğüne geldiğim şehirde,iki arada bir derede tarçınlı kek ve dereotlu poğaça yapan canım annemi, geldiğimi duyup arka arkaya arayan,
gel bi kahve içelim deyip içimi ısıtan dostlarımı,işten izin alıp yanıma gelen hasretle sarıp sarmaladığım biricik kuzenimi de çok seviyorum.

Yağmurda ıslanmayayim diye gelip beni alan çalışma arkadaşlarımı,
evime döndüğümde ellerimde torbaları görüp,koşarak gelip alan komşu çocuklarını,eve girene kadar yanımdan ayrılmayan sokak köpeklerini,beni 
kapıda karşılayan canım kızım ve Yumak'ımı da çok seviyorum.
Köyümü de çok seviyorum.

Bu ne yaman çelişki anneee..Valla bak hepinizi çok seviyorum :))

10 Aralık 2010 Cuma

hoşgeldin..

Sıcak bir gündü.Kasım ayının sonlarına gelmemize rağmen sıcaktı.Sahil kasabalarında daha geç mi gelir kış? İlk kışım olacak burada.Bilemedim..

Yine,yeniden,inatla günleri birbirine ekliyorum.Hergün diğerinden farklı olsa,farklı yaşansa keşke diyorum.Çokça başaramıyorum.
İşime hergün farklı yoldan gidiyorum.
Tanımadığım insanlara yanımdan geçerlerken gülümseyerek selam veriyorum.

Çok fazla özel soru sormasından rahatsız olduğum,her sabah gevrek (İzmir'li olmayanlaradır bu not; gevrek=simit:)), boyoz aldığım fırında çalışan tezgahtar kıza farklı gözle bakmayı deniyorum.Samimiyetin ayarsız hali zannımca.Kötü niyeti yoktur eminim.Onu kırmadan bana hissettirdiklerini anlatıyorum.Rahatsız oldum.Bilmen gerekmiyor bana dair birçok şeyi diyorum.Üzülüyor.Gözleri doluyor.Beklemediği bir tepkiydi sanırım.Kendisinin de iki çocuğuyla yalnız yaşadığını öğreniyorum.Kısa bir konuşmanın ardından birbirimizi anlıyoruz.İkimiz de yanlış anlaşıldıysak eğer diye birbirimizden özür diliyoruz.Ne tuhafız..Yalnızlıktan şikayet eder,yeni insanlar tanımaktan da korkarız.Kendime mi söyledim ben şimdi bunu.Bilmem ki..

Sıcak birgündü işte.Kasım ayının sonlarına gelmemize rağmen sıcaktı.Eski bir taş ev olan ofisimin kapısı açık.Hızla büyüyen pembe begonvilin çiçekli dalları kapımın üzerinden sarkıyor.Hareket var hala arnavut kaldırımlı taş sokaklarda..



Kapıdan hızla giren davetsiz bir misafirim var.Kimseye aldırmadan içeri dalıveriyor.Bu nasıl şeker bir şey böyle.Minicik bir kedi..Kucağıma aldığım gibi karşımdaki dükkana 'Mutluluk Atölyesi''nde geleneksel el işlerini yapıp sergileyen Ayşe Teyze'ye gidiyorum.Evinde,bahçesinde 11 kedisi var çünkü.Kediniz bana kaçtı diyorum.'Ama bu benim kedim değil ki'..Eee kimden,nerden kaçtı bu bidik? Patisiyle parmaklarımı tuttu, bırakmıyor.Yetmedi kucağımdan omuzuma tırmanıp bebek gibi başını yaslayıverdi.'Yuvası sen ol' dedi Ayşe Teyze..O daha bebek.Sokakta ölür.'Ama ben hiç hayvan 
beslemedim ki..'.'Ben sana yardımcı olurum'..'Ah kıyamam sana beenn'..

Artık evimizin yeni üyesi YUMAK.. Bir kızım vardı,bir de oğlum oldu..

Sıcak bir gündü.Kasım ayının sonlarına gelmemize rağmen sıcaktı. Monotonluktan şikayet edip,burda başka ne yapılabilir acaba derken,Yumak için yeni bir düzen oluşturduk evimizde.Ona özel sepet,minder kombinasyonu yapmamıza rağmen kendileri sandalye minderinde uyumayı tercih ediyorlar.Saygı duyuyoruz efenim.

7 Aralık 2010 Salı

az bir sitemle..

Hatun kişi,renkli bir kişilik olarak tanımlansa da çevresindekilerce,o uçuk,
hafif kaçık hallerini paylaşmazdı herkesle.Onun o mesafeli halleri saklardı delişmenliğini.Bilseler belki sömürürlerdi vampir ruhlar onun kirlenmemiş ruhunu..Yazardı hatun kişi hep.Kısa kısa,uzun uzun..Çantasında hep bir kitabı,biterse kalakalırım ortada diye yedek kitabı,rengarenk kaplı bir büyük,
bir küçük defteri.. Gözlemler hep etrafını,hafızada kaydeder,defterciklerinde kaydeder,kirlenirse temizlesin diye ruhunu..Yazmak iyi gelir ona.. Arınır,dökülür,silkelenir hatta..Burda yazsana der birgün arkadaşı ona..Blogda..O ne ki? Web günlük..Haaa..

Keşif başlamıştır artık kendince.Hep söylenir kendine maymun iştahlısın işte diye.Bundan da sıkılır çünkü..Kurallara hep isyan eden ruhu,bunu da zorunluluk gibi hissedip kendiliğinden reddeder,uzaklaşır kimi zaman..Ama deftercikleri yine hep yanında. Arada uğrar blog denen küçük dünyasına.

Yine sıkılır hatun kişi birgün..Değiştireyim bari der bu sayfanın görüntüsünü.Belki daha çok severim.Hadi bakem bismillah  2784 blog teması inceler sabırla.Iııh bu değil,aaa bu olmaz,eee bu hiç değil.La havle bu ne sabır..Tamam bu fena değil.Nerdendi şimdi bu..Hıım galiba burdan.Du bakim tıkla şunu.İndir.Taşı şimdi oraya. Tamam şimdi kaydet.Bak bakem oldu mu..

Nasııı yanii !!! Eeee nerde bu sayfa..Uçmuş..

Biricik blogu,üstün beceriksizliği ve teknoloji özrünün  katkılarıyla sanal alemin derinliklerine itinayla gönderilmiştir artık.Kendileri şimdi uzay boşluğunda kimliksiz şekilde bir oraya bir buraya savrulmaktalar.
Her zamanki gibi imdat kolu çekilir ve canım arkadaşım dediği,biricik dostu Ümit'e yaşlı gözlerle haber edilir.Kankan yine başardı Ümit'im.Heya heya heyamolaaa..
Sen misin bana burda yazsana diyen.Al toparla bakalım şimdi.
Senin görevin (lütfen Görevimiz Tehlike müziği) canım blogumu uzayın derinliklerinden bulup çıkarman ve ona yeni bir kimlik ve görünüm kazandırman..
Bu kayıt 5 sn. sonra kendini imha edecek..

Ümit'in o iş yoğunluğunda bir de hatun kişiyle uğraşması sürerken,hatun kişi kendinden son derece emin blog arkadaşlarının,İZLE sözcüğünün altında gruplaşıp da aslında bal gibi izlemeyenlerin kendini ne kadar merak edeceğini düşünür.Bir avuç kıymetlisi vardır zaten.Onlar da mail falan atar,bişey yapar,yahu nerdesin sen der diye bekler,bekler,bekler,bekler...

Beklemese mi acaba? Herkesin işi,gücü,kendince telaşı,yaşamı var..
E tabi canım bencillik etme sen de..
(lütfen Belgin Doruk tonlaması)

Derken Ümit'in güzel haberi gelir.Helal miii? Helaaalll..Canım benim,biricik arkadaşım sana tüm blog aleminin huzurunda teşekkürü bir borç bilir yanında minnetlerimi de sunarım.Varol,nurol..


Eveeett nerde kalmıştık? Yeniden başlayalım bence..Daha az ümit ederek,bekleyerek ama.Defterin dolmasın artık hatun kişi.Al sana defter en çizgisizinden.Ama unutma kendin için,daha az ümitle..

Hadi bakem muhabbetle..

23 Kasım 2010 Salı

hiç karamsar değilim ...

İçinde hayallerimi,kocaman gülümsememi,samimiyetimi,papatyalarımı, 
demli çayımı,şekerli kahvemi,umutlarımı, saflığımı, kırılganlığımı,masallarımı,yalnızlığımı,dualarımı sakladığım gemim 
karaya oturdu..

Baktığında benim,aslında hiç kimseyim..
Üzgünüm,asiyim ve sanırım sizden değilim..



'Sevdiğim işi yapmak istiyorum' diyen kızımın gelecek kaygılarını 
taa içimde hissediyorum.
Ne demeliyim?

-İyi kazanabileceğin bir işi,sevdiğin işe tercih etmelisin(mi?)..
-Bu ülkede böyle bir lüksün yok ne yazık ki..Tercih yapmalısın(mı?)..
-Sanat,müzik yaparak hayatını idame ettirmen çok zor(mu?)..
-İnsan konservesi büyük binalarda,hafif itişerek,çokça savaşarak,ittifak kurmadan,fırsatları kollayıp yırtıcı bir kaplan gibi avına kenetlenerek, 'ilerle,başar,hadii' nidalarıyla,bir süre sonra robotlaşarak iş hayatında
kalıcı olup yükselebilirsin(mi?)..
-Hiç açılmayan camları olan,sağlam,tek kişilik bölmeli ofislere sürüye 
katılarak ilerlemelisin.Kısıtlı ve samimiyetsiz gülüşlerle,bilgisayar 
ekranlarınızın ardında işe koyulmalısın.Gittikçe uzaklaşarak insanlardan,
daha az kelimeyle,daha azalan seslerle konuşarak hem de.
Artık bir ruh değil,bedenden ibaret olarak hem de(mi?)..

''Elbette yapmak istediğin iş olmalı hayatında.Severek yapmalısın ki iş,
yaşamak için amacın olmasın.Keyif alman için hayattan iş,aracın olsun.Karamsarlığa gerek yok.Yeter ki iste.O senin olsun.''
Neden olmasın ki :))


Giderek hissizleşiyoruz.Prozac toplumu oluyoruz zannımca.Acıyla başedemiyor,zorluklara direnemiyoruz. Kaçışımız,sığınağımız  bu sentetik ilaçlar.Suni iyilik hali..Duydukça üzülüyorum..

Oysa kök salmamak,köksüz,bağsız olmak,esintiye göre 
yol almak mümkün olsa..

Hayalsiz kimsecikler değil,ruhunda masalları yaşatan bir nesil yetişse..

Hatta bütün dünya buna inansa,bi de hayat bayram olsa :))

11 Kasım 2010 Perşembe

taş,kağıt,makas...

Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Kuralları da var..
Mim Kuralları: 
- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez.


Taşınırken kitaplarımın çok küçük bir kısmını getirebildim.Kitaplığımda ellerimi gezdirdiğimde,parmaklarım bu kitabın üzerinde durdu.D&R 'da kendimi kaybettiğim zamanların birinde edinmiştim bu kitabı.Yeni bitirmiş olmamdan mıdır bilmem ama etkisinde kaldığım bir kitaptır.Jodi Picoult'un okuduğum ilk kitabı.
Dolayısıyla genel yazım tarzı konusunda yorum yapamayacağım.

Kitap bana 'Yeşil Yol' filmini hatırlattı okurken.Çokça dini sorguluyor yazar.İncil'den yapılan çok fazla alıntı ve din konusunda çok fazla detay verdiğinden,bu kısımlar çok akıcı geçmiyor.Bazen bir paragrafı bir kaç kez okudum bu yüzden.
''Hayatınızdaki en önemli varlığın kurtulması adına, hayatınızdaki en büyük düşmanınızın son isteğini yerine getirir misiniz?''
Kitabın konusu bu tema üzerine kurulmuş.Ben elimden bırakamadım bitene kadar.İster istemez anneliği,mahkum haklarını,dini,hayatı sorguluyorsunuz.
Mim konusu olan 55.sayfadan bir paragrafı paylaşayım.

''Her ayın ilk cumartesi günü bedava masaj,yüz bakımı veya pedikür için ben de annemin spa'sına giderdim.Ancak işin kötü yanı,sonrasında annemle öğle yemeği eziyetini çekmek zorunda olmamdı.Bunu rutine bindirmiştik.Egzotik meyve aromalı buzlu çayımızı aldığımızda artık 'neden hiç aramıyorsun?' faslını geçmiş olurduk.Salata menüsünden bir 'sen beni büyükanne olamadan gömeceksin' alırdık.Ana yemek -gayet uygun bir şekilde- kilo problemlerimdi. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama elbette tatlıya hiç geçilmezdi.''

Ve kitapta çok sevdiğim iki cümleyi de paylaşmadan geçemiyeceğim.

''Tanrı'nın bana başa çıkamayacağım birşey vermeyeceğini biliyorum.Yine de keşke bana bu  kadar fazla güvenmeseydi.' Rahibe Theresa

''Ruhun ölümsüzlüğünün kanıtlarından biri de yüz binlerce insanın buna inanmasıdır.Gerçi onlar dünyanın düz olduğuna da inanmışlardı' Mark Twain


beenmaya

4 Kasım 2010 Perşembe

benden...

Homurdanmayı bıraktım epeydir.Didişmiyorum kendimle.Sorgu,sualleri de bitirdim zihnimde.Malzeme budur deyip kabulleniyorum her durumu.Garip bir tevekkül hali.Durup dinliyorum kendimi.Tepkisiz mi olunur böyle bilemedim.Bak yine sormaya başladım.Doğru mudur acaba olduğu gibi kabullenmek her durumu?Anarşist ruhumu mu öldürüyorum böyle?

Şehre iniyoruz kızımla ayda bir kere.Ne güzel tanımlamadır bu yahu.
'Şehre inmek'.Hep isterdim bir sahil kasabasında bahçeli bir evde yaşamayı.Bahçeli kısmı tutturamadım ama nihayet sahil kasabasındayım.Alıştım sanırım sakin hayata.Daha iner inmez yoruyor 
şehrin gürültüsü,kalabalığı beni.

Gitarımı çıkardım kaldırdığım yerden.Ne büyük haksızlık etmişim ona da, kendime de..Onun melodilerle hayat bulmasına, benim de kendimi mutlu etmeme engel olmuşum.Şimdi bütünleşiyoruz hasretle..

Bir de köpek cenneti burası.Onlar için cennet midir emin değilim tabi.Çoğu bakımsız ve sürekli kaşınıyor.Ne vicdansızlıktır.Evine aksesuar alır gibi yaz döneminde köpek edinip sonra giderken sokaklara terketmek.Her mahallenin 
bir kaç köpeği var.Hepsinin kendi çapında mafya olduğunu keşfetmek zor değil.Asla birbirlerinin bölgelerine giremiyorlar.Hemen karşı saldırıya geçip kendi mahallesinden çıkarıyorlar diğerini.Bizim sokaktakileri besliyoruz sürekli.Nasıl bir bağlılıktır bu.Kapıdan çıktığımdan itibaren gideceğim 
yere kadar bana eşlik edip dönene kadar da bekliyorlar.
Mahallemizin kızı raconu bu galiba .:)

Tek sorun pahalılık sanırım burda.İhtiyacınız olan bir şeyi şehirden almak en mantıklısı.Bir de çevre temizliği. Çöpleri alan belediye görevlisine 'bi dakka içerde de atılacak koliler var,getireyim' dediğimde ilgilenmedi bile. Cevapsa tam Türk tipi : 'kalsın abla,yarın bakarız'.. Oysa üç günde bir alıyorlar çöpleri..Bir ara belediyeye gidip konuşmak gerek..

Kelimelerimi biriktiriyorum bir süredir.Bir öykü denemem var  
üzerinde çalıştığım.Tamamen yoğunlaşmak mesele..
Biraz ilerleyebilsem sonu gelecek de..işte..

En çok da kitaplarıma geri döndüğüme seviniyorum.Uzun süredir okuyamıyordum yoğunluktan.Çantamdan eksik olmuyorlar şimdi.Bankada 
sıramı beklerken bile çıkarıp okuyorum.Beni hiç terketmeyeceğini bildiğin sevgilim gibi ilişkimiz.Ciddi düşünüyoruz :)

Bekleyen bir mimim var sevgili  Vişnє çüяüğü'nden gelen.Mim konusu kitaplar olunca pek hoşuma gitti. Coming soon bu sayfada olacak inşallah..

Muhabbetle efenim..

22 Ekim 2010 Cuma

küçük şeyler..




Küçük bir beden, çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
 Ufak balıklar daha lezzetli olurmuş.
 Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, 
büyük odunlar alevi  söndürebilirmiş.
 Her küçük şey mutlaka bir işe yararmış.
 Sağanak dediğimiz, küçük damlalardan ibaretmiş.
 Ufacık bir yağmur,kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.
 Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görünebilirmiş.
  Küçük bir saman çöpü, rüzgarın yönünü gösterebilirmiş.
 Bütün bir hasat,bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş..
 Büyük bir geminin batmasına, küçük bir delik yetermiş.
 Çok veren malından, az veren canından verirmiş.
  Yükte hafif olmak, pahada ağır olmaya engel değilmiş.
 Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.
 İnsan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş.
 Büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey, ızdırap olurmuş.
  Büyük makinaları küçük çarklar çalıştırırmış.
 Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa bunun sebebi; onun küçük 
adamlara gösterdiği özenmiş.
 Bazen büyük bir AŞKI başlatan, küçük bir gülümseme imiş.
  Büyük yazıları yazmak için küçük noktalar, virgüller gerekirmiş.
 Simite lezzetini veren küçük bir susam tanesi imiş.
 Ulu bir çınarın veremediği kokuyu,küçük bir papatya verebilirmiş.
 Büyük paralara alınan hediyelerin sağlamadığı mutluluğu, 
küçük bir BAKIŞ sağlayabilirmiş.
 Küçük sevinçleri bilmeyenler, büyük keyifler yaşayamazmış.
 
 Öyleyse 'küçük' deyip geçmeden önce, ne kadar 'büyük' sonuçlara
 varabileceğini düşünelim. Küçük bir damlayı, bir gülümsemeyi, noktayı,
  virgülü, bir ağacın dibinde biten gülü, bir susam tanesini, sevgilinin
 sesini hafife almayalım. Küçük dediklerimizin aslında ne kadar büyük
 olabileceklerini, onların yokluğunu beklemeden fark edelim. Çünkü
  yanımızdayken değerini bilmediğimizi, bildiğimizde bulamayabiliriz.
 
 Çıkınınızda; küçük bir gülümseme, bir yağmur damlası, bir papatyanın kokusu,
 üç noktanız, unutulmaz küçük bir anınız hep olsun. Küçük de olsa varsın
 olsun. Çünkü o küçük çıkınlar nasılsa bir gün, büyük denkler olacaktır.
 Yeter ki, sabretmeyi ve biriktirmeyi bilelim küçük küçük....
 
Fuzuliye Sormuşlar : Sevmek Mi Daha Güzeldir, Sevilmek Mi ?
Sevmek Demiş...Çünkü, Sevildiğinden Hiçbir Zaman Emin Olamazsın !..

Güzel bir gün dileğimle

____ ALINTIDIR ___

19 Ekim 2010 Salı

seviyorum seni yaaa ...



"-Oof dedi.
-Ne oldu? dedim .
-Hiiç dedi.
-Herseyi bırak gel benimle dedim.
-Olur...mu ? dedi.
-Topu topu bi tabak fazla koyarız soframıza dedim.
-Olmaz dedi.
-Neden? dedim.
-Aynı tabaktan yeriz dedi.
Bir daha Sevdim.."


KÜÇÜK İSKENDER

14 Ekim 2010 Perşembe

mim şeysi ...

''Şimdi efenim mevzu tam olarak şöyle; yaşadığımız tüm sıkıntıları geride bırakıp, sevmediğimiz insanlardan, yapmaktan daral gelen işlerden uzağa bir tatile gidiyoruz. Bizi yolcu etmeye gelmiş üstelik gıcık olduğumuz herkes. Alayına çalımlı bir bakış fırlatıp arabamıza bindikten sonra, geride kalanları çatlatırcasına müziğin sesini sonuna kadar açıp, tozu dumana katarak oradan uzaklaşıyoruz.''

Serüvenci'nin mim şeysidir efenim bu satırlar..Bize de yerine getirmek düşer..


Arabam illa ki Cadillac olsun..Siyahı olsaydı daha iyi olurdu ama,
şoför mahallindeki er kişinin de kalması kaydıyla bunu da kabul edebilirim :P




Şarkımı beni mest eden sesiyle Joe Cocker deyiversin.
En 'Unchain My Heart'ından tabii ..





Unchain My Heart

UNCHAIN MY HEART BABY LET ME BE
CAUSE YOU DON'T CARE PLEASE SET ME FREE

UNCHAIN MY HEART
BABY LET ME GO
UNCHAIN MY HEART
CAUSE YOU DON'T LOVE ME NO MORE
EVERY TIME I CALL YOU ON THE PHONE
SOME FELLA TELLS ME YOUR NOT AT HOME
UNCHAIN MY HEART SET ME FREE

UNCHAIN MY HEART
BABY LET ME BE
UNCHAIN MY HEART
CAUSE YOU DON'T CARE ABOUT ME
YOU GOT ME SEWED UP LIKE A PILLOW CASE
BUT YOU LET MY LOVE GO TO WAIST
UNCHAIN MY HEART SET ME FREE

I'M UNDER YOUR SPELL
LIKE A MAN IN A TRANCE
YOU KNOW DARN WELL THAT I DON'T STAND A CHANCE
UNCHAIN MY HEART LET ME GO MY WAY
UNCHAIN MY HEART YOU WORRY ME NIGHT AND DAY
I LIVE A LIFE OF MISERY
AND YOU DON'T CARE A BAG OF BEANS FOR ME
UNCHAIN MY HEART SET ME FREE

SOLO

I'M UNDER YOUR SPELL
LIKE A MAN IN A TRANCE
YOU KNOW DARN WELL THAT I DON'T STAND A CHANCE
UNCHAIN MY HEART LET ME GO MY WAY
UNCHAIN MY HEART YOU WORRY ME NIGHT AND DAY
I LIVE A LIFE OF MISERY
AND YOU DON'T CARE A BAG OF BEANS FOR ME
UNCHAIN MY HEART SET ME FREE


Napıyomuşuuzz ; tozu dumana katarak uzaklaşıyomuşuuzzz ..

11 Ekim 2010 Pazartesi

bana bizi anlat sevgilim..


Elim varmıyor sensizlikte seni yazmaya...
 Dışardan gelen sesler içinden ayrımsıyorum birlikte dinlediğimiz şarkıyı.. 'Aşk mümkün müdür hala?'.. Kitabımı alıyorum elime,sarı sayfaların her satırında seni okuyorum sessizce.Gece bitmek bilmiyor,sabahlar gecikiyor artık bana. Hissettiğim neden öfke? 
Yok değil,inan değil, yeter ki bil sen.. 
Sana geç kaldım ben..

Aslında dilim varmıyor sensizlikte seni konuşmaya.. Olsan yanımda,şu anımda,günü hiç bitirmesek mesela, yürüsek,benim o sevdiğim eski Rum evlerinin olduğu sokakta,üşüsek sonra sarılsak,Agop amcayı görsek yine evinin önünde,evde kendi yaptığı şaraptan alsak.. Keşke..

Söz vermiştim sana biliyorum.
Gidişlerin ağlatmayacaktı artık beni..
Ama sevgilim,seni konuşmadık,bizi konuşmadık daha.. Bu gidişin yoktu hesapta.. Söz vermiştim sana,
senin sevdiğin çiçeklerle geliyorum hep sana..
Dilimde artık sana dualarım,sana özlemim.. 
Nurlar içinde yat sevgilim..

YASAL UYARI

Bu blogtaki yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilmeden kopyalanması,yayınlanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa aykırıdır ve suç unsuru oluşturur.