14 Aralık 2008 Pazar

sinyal sesinden sonra mesaj bırakın.biiiippppp.....

gaydırı gubbak günlerden biriydi tükettim gitti.kafamın içinde bütün dış sesler birbirine karıştı.kısık gözlerle etrafı kesiyorum.hayat ellerimin arasından kayıp gidiyor da ben yetişemiyorum sanki.mırıl mırıl aklım,gözüm,dilim...

'' Sevilirken bilmedin mi ,
ben söylerken gülmedin mi,
falımızda hasret var,ayrılık var demedin mi..
Anlamazdın,anlamaaaazdııııın..
kadere de inanmazdın,
hani sen acı veren kalpsizlerden olamaaazdıııın..

diiileeeriiim kiiiiii mutlu ol sevgilim
ben olmasam bile hayat gülsün sana
günahım boynunda
ağlayan bir çift göz bıraktın arkaaaannndaaaaaa...
laaa laaa laaaa laaaa laaaa.... '' aaahh 80'ler...



ilk yılbaşı hediyemi aldım bugün.dayatılmış tüketim çılgınlığı tımam..ama birinden hediye almak çok keyifli.

evimi özledim..mumlarımı yakıp ışıkları kapatmayı,önce sessizliği sonra müziğimi dinlemeyi,boş boş uzanıp tavana bakmayı,evimin kokusunu,rengarenk yatak odamı özledim.. mutfağımda soslu makarna bi de tiramisu yapamamayı özledim bee...offline olasım var çok fena.gittim ben .bash baasshhh :)

13 Aralık 2008 Cumartesi

melankolik..

Aşktan konuştuk dün Ümit'le.ben hiç aşık olmadım demeye çekinirim hep ..nasıl da kaybolmuşum bu mücadele içinde.yaşanmamışlık mı dersin buna.eksik ama bişeyler bende.puzzle kaybettiğim parçalar yüzünden tamamlanamıyor.melankoliğim bugün.tamam.bırak da konuşayım...

Hayallerden konuştuk dün Ümit'le.deniz kenarında bir kasaba,hayatımın kalanını geçirmek istediğim yer..nasıl da bunaltmış soğuk kalabalıklar beni.yarım ama bişeyler bende.ruhum kaybettiklerim yüzünden arınamıyor.depresifim bugün.tamam.bırak da konuşayım..


Yolculuğum yarılandı.çıplak ayakla dans etmek,ufuk çizgisine doğru yürümek,ruhuma dokunmak,iç enerjimi tüm hücrelerimde hissetmek,sesim kısılana kadar şarkı söylemek,hamleti oynamak,affettim demek,taşkınca gülmek,sabahın ilk ışıklarına kadar İstanbul'u dinlemek... tamamdır...vaktidir...

12 Aralık 2008 Cuma

harikaa..:) paylaşmak istedim ...

Çok güzel kızıl saclı bir bayan doktorun ofisine girer ve her yerinin ağrıdığını söyler. "Imkansız" der Doktor "Gösterin lütfen bana" Kızıl saçlı bayan işaret parmağını uzatır sol göğsüne bastırır ve çığlık atar, sonra dirseğine bastırır bu sefer daha fazla acıyla bağırır. Dizine bastırır ve çığlık atar, ayak bileğine bastırır aynı şekilde, neresine dokunsa çığlık atmaktadır. Doktor, "Gerçek kızıl değilsiniz değil mi" der. "Eee, değilim" der kızıl, "Aslında sarışınım" "Tahmin etmiştim" der Doktor, " Çünkü parmağınız kırık"
Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zeka ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç

ÖZDEMİR ASAF
Benim aşktan başka
Hiçbir arkadaşım yoktu
Ve olmadı.
Ne dünyaya gelmeden önce,
Ne de sonra
Aşksız yaşamadım.
Canım içimden bana şöyle diyor:
-Ey aşk yolunun olgun yolcusu,
Bana kapıyı aç.
Mevlânâ

fark yaratmak diye buna denir :)

CAN DÜNDAR'dan..

YAŞAMIMIZ VE YENİ NESİL HAKKINDA.! Almanya da ilk düzenli şehir içi ulaşım seferleri ile başlangıçta orta ve alt sınıftan insanlar kenti bir ucundan bir ucuna gezme imkanına kavuştuklarında, Alman sosyolog Georg Simmel o korkunç teşhisi koymuştu;"İnsanlık tarihinde ilk kez iki insan yan yana bu kadar yakın oturup,bedenlerine dokundukları halde saatlerce birbirleriyle konuşmadan yolculuk yapıyorlar"Bir iletişimci olarak beni ilgilendiren, düşündüren,kaygılandıran bir saptama bu."X KUŞAĞI". Bu yalnızlığa nicedir aşinayız. Çocuklarımız bir süredir, uyku öncesi masallarını yataklarının başucuna konan bir teypten dinliyorlar.Oyunlarını bilgisayarda oynuyorlar. Derslerini videodan izliyorlar,kahramanlarını televizyondan seçiyor, sevgilileriyle internette buluşuyorlar. Bütün bunlar olup biterken bir odanın içinde yapayalnızlar.Yüzyılın bizi getirip bıraktığı nokta burası.....Onlara "Biberon kuşağı" demek geliyor içimden.80 lerin ekonomik özgürlüğünü kazanmış, "yuppie" annelerinin "memelerim sarkar" endişesiyle emzirmeden yetiştirdiği bebekler,büyüyüp yüzyılın sonunda ergen oldular.Daha cinsellikle tanışamadan, AIDS ile karşılaştılar.Doğum Kontrol haplarının yaygınlaşması sayesinde özgür seksin kapısını aralayan ebeveynlerinin aksine, tanımadıkları bir virüs yüzünden özgür seksin kapısını çektiler.Bu korkunun zoruyla, giderek yalnızlığın güvenli ıssızlığını keşfettiler.Şimdi "dokunmadan yaşamanın" tadını çıkarıyorlar.Markete gitmeden, internetten sipariş verip, bilgisayar aracılığıyla alışveriş yapıyor,doktorlarına röntgen filmlerini "mail"leyip, uzaktan muayene oluyorlar.Onlara "X kuşağı" da deniliyor ; "ölü kuşak" ya da "ne idiğü belirsiz nesil" anlamında...En belirleyici özellikleri yalnızlıkları...Danstan, "bir bele sarılmanın hazzı"nı anlayan büyüklerinin aksine,kulaklarında walkmanle "techno" ritminde tek başına dans etmekten haz alıyorlar. Sofra başında aileyle birlikte değil,odalarında ekran karşısında veya burgercide ayaküstü, ama mutlaka yalnız "atıştırmayı" tercih ediyorlar.Gazete okumuyor, "göz atıyor"lar. DVD deki filmi zıplayarak izliyor, kitabı sayfa atlayarak okuyorlar. Internette gezinirken, aynı anda telefonla konuşabiliyor, yemek yiyebiliyor,televizyon izleyebiliyor ve dergilere göz atabiliyorlar.Uzun sevişmeler yerine üstünkörü "dokunuş"ları, uzun konuşmalar yerine, kısa "sunuş"ları seviyorlar."Internette gevezelik" sitelerinden birine girip, yarattıkları yeni dili görmelisiniz. Hep bir yere yetişme telaşındaymış gibi düşünen, konuşan, yazan bir neslin kendine özgü dilini kuruyorlar;"Hi" ile başlayıp "Bye" ile biten "N aber" sorusunun "N olsun" diye yanıtlandığı garip bir geyik muhabbeti.....En çok, kitapçılarda "ünlü Roman özetleri" türünden kitaplar görünce onları anımsıyorum.Yüzyılın başındakilerin hayata bakışlarımı değiştiren kitapların sadece konularıyla ilgileniyorlar.Sağlıklı yaşıyor, iyi kazanıyor, kolay harcıyorlar....hem parayı hem dostlarını.....Markalarını, okullarını, kariyerlerini, ailelerinden,arkadaşlarından, fikirlerinden daha çok önemsiyorlar.Hayatı "zap" layarak yaşıyorlar.Bilgisayarlarında olduğu gibi özel hayatlarında da "sörf" yapmayı, derine dalmadan yüzeysel ilişkiler kurmayı, kök salmadan dolaşmayı yeğliyorlar.Bu "kök salamama" meselesi, Türkiye açısından özellikle önemli....Geçenlerde bir arkadaşım "Farkında mısın ? "dedi, "hiçbirimiz dedemizin mezarının olduğu kentte oturmuyoruz artık" .Hrant Drink in televizyonda anlattığı öykü daha da dramatikti. Her gittiği yeri çiçeklerle bezeyen bir dostunun, son yerleştiği evinin bahçesini çırılçıplak bulunca nedenini sormuş.Hrant şu yanıtı almış;"Ne zaman bir ağac ektim de meyvesini yiyebildim ki...."Öylesine köksüz, öylesine göçebe, öylesine gezgin bir toplumuz ki hala...Yerleşemedik gitti..... Dedelerimizin mezarlarının olduğu yerleri terk ettikten sonra, ilkin evimizi, derken işimizi,aşımızı ve nihayet bütün yaşamımızı değiştirdik.Bütün bunlar yarım asır içinde olup bitti ve hepimizde öyle bir travma yarattı ki, hala altından kalkamıyoruz.

YILMAZ ÖZDİL'den ..

Cinsel... Seçme yaşına gelmeden, babası yaşında adamlarla evlendiriyorlar kızları... Adı üstünde "reşit değil." Ehliyet vermiyorsun... Trafiğe sokmuyorsun... Ama gerdeğe sokuyorsun. Beşikten sözlü. İlkokulda nişanlı. 30 yaşında torun sahibi olan var. 14'ünde evlen, 15'inde doğur... Doğurduğunu 14'ünde evlendirsinler... 15'inde doğursun.Al sana, 30'unda anneanne. 45'inde nine. Parayı bastırıp... Torunu yaşında kız çocuklarını şehvetle koynuna alan sapık moruğa, "damat" deniyor bu ülkede. Sonra diyorlar ki, "Türkiye nasıl olur da, çocuklara karşı cinsel suçlarda dünya birincisi olur?" Ya nerede olacaktı? Elalemin "suç" saydığı... Bizde olmuş "örf, adet." Bu insanlık ayıbıyla mücadele etmeden, çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarla mücadele edemez Türkiye. Çünkü sorun, adli değil. Ahlaki. Açın gazeteleri, televizyonları... İki tane viagra atıp, evini terkeden andropozlular, kahraman. Kocasını aldatan, kocasını aldattığı adamı da bıyıkları terlememiş oğlanla aldatan, devrimci. "Yılın annesi" aynı zamanda. Saçını Mohikan tarzında kestiren ve böğürme performansıyla normalde "heyete girmesi" gereken bir arkadaşa, "üste para veriyorlar" stüdyoya girsin diye. Kaynana ev almış, röportaj için. "Şehit anası" ilan etmişti kendini. İşi psikopata bağlayıp, suratında bardak kırma tarifesi, bin dolar. Hasta çocuğunun ameliyatı için patrona verme tarifesi, 150 bin dolar. Nakit. Öğretmen, dansöz olmaya çalışıyor. En çok "esemes" alan, gelin oluyor. Kulağını kafasına yapıştıran, kıymete bindi, zam yaptılar. Pantolon indiren transfer patlattı. Pezolar jüri. Kıç, baş olmuş kardeşim... Baş da kıç. Sorun, adli değil. Köküne dinamit koyuyorlar milletin.

taşralı...

İzmir....benim şehrim..rakı,balık,roka keyfi deniz kokan bu şehirde muhteşemdir.İzmir insanının sıcaklığını,farklılığını başka bir şehirdeyken daha iyi anlayabiliyorum.Başka bir şehirde insanlar tek tip gibi gelir bana çoğu zaman .. Başka bir şehirde simite gevrek diyemezsiniz.Anlamazlar :) Aşkı bile başka yaşarsınız burda..sıcak,samimi..offf ya seviyorum ben bu şehri :)

YASAL UYARI

Bu blogtaki yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilmeden kopyalanması,yayınlanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa aykırıdır ve suç unsuru oluşturur.