19 Ağustos 2019 Pazartesi

yeni yaşın getirdikleri..

Dün bir yaş daha aldım.Eskiden beri doğum günlerindeki pasta,mum ritüellerine ısınamadım.Sadece doğum günleri değil her kutlamada,tebrikte,hoşgeldinde, güle gülede neden pasta?Anlamlandıramadım,yani neden bir tencere kuru dolma,ya da kıymalı yumurta değil de pasta? ''Tayinin çıkmış,gidiyormuşsun.Bak senin için kalburabastı yaptım,güle güle git'' olmaz mı mesela yerine?Bir de neden üzerine mum?Neden bu saydığım yemekler üzeri pul biber değil de mum?😳

Homur homur söyleneceğime araştırmak bu sene aklıma geldi.47 yaş aydınlanma demek belki de..😆 

Pasta merasimi Antik Roma döneminde başlamış.Bu dönemde insanlar,ortasına mum dikilmiş pastalarla av tanrıçası Artemis'in tapınağını ziyaret ediyorlarmış. Yakılan mumların ay ışığını temsil ettiği düşünülürmüş.Birçok eski kültür de, yakılan mumdan çıkan dumanın ölümlülerin dualarını yaratıcı katına taşıdığına inanırmış.Mum üflemeden dilek dilenmesi de bu yüzden sanırım.Mumun yaşam ışığını temsil ettiğini söyleyen kaynaklar da var.Bu ritüelin doğum günlerine uyarlanması da 1700'lerde Almanya'da başlamış.Bir insan varlığın doğduğu günü şöyle güzel,renkli,tatlı bir pastayla taçlandırmak fikri kalburabastıdan alacağım keyife yakın görünüyor.Yine de şu özel gün kutlamalarına başka bir boyut getirilmeli,kişiye özel fikirler geliştirilmeli diye düşünüyorum.Kuru dolma ve kalburabastı konusunda ısrarcıyım. 😬 

Aslında yeni yaşımın bana hissettirdiği denge halinden bahsetmek istiyorum.
Kendimle kavgamın sona erdiği,sistemin bana dayattığı tüm kavramlardan uzak,kendi özüme ulaşma yolculuğumun idrakinde,farkındalıkla ve şükürle, koşulsuz sevginin evrenin işleyişinin temeli olduğunun bilincinde olduğum bir hayatı kurgulamaya çalışıyorum.Eski alışkanlıkları bırakmak çok zor,hatta en büyük sınav.

Kızgınlıklarını,öfkeni,kırgınlıklarını,hırsını,yargılamalarını,reddedişlerini,direnişlerini,düşünce kalıplarını,kendini ispatlama çabanı,kıskançlığını,bencilliğini vs vs. bırakmak.Yazarken yoruldum.Her kelime aslında nasıl ağır bir enerji tutuyor,tek tek okuyunca bile hissedebilirsin.İnsan olmaya dair tüm bu duygular.An'da kalarak yaşayabildiğiniz çocukluğunuzu hatırlayın.Tüm bu ağır duygulardan uzak,sadece o anda oynadığı oyuna,yediği yemeğe odaklı,sadece onun hazzını alan ruhlarınızı hatırlayın.Geçmişin hesabı,geleceğin kaygısı olmadan,bu duygularla ağırlaşmadan önceki ruhlarınızı hatırlayın ve hissedin.Nasıl bir ferahlık hali değil mi?Herkes içindeki çocuktan bahseder.Aslında aldığımız her yaşla,bize öğretilenle ya da dayatılanla,açık algıyla kaydettiğimiz ve içselleştirdiğimiz tüm yaşam formlarıyla,içimizdeki çocukla bağlantıyı kesiyoruz. Bütün bu illüzyon içinde alıp kabul ettiğimiz tüm bu duygularla,yaşam dediğimiz keyifli yolculuğu yarışa dönüştürüp ruhumuzla iletişimi koparıyoruz.Yaş aldıkça aslında bir oyunun içinde olduğumuzu farkedip sorgulamaya başlıyoruz.Aslında insan bedeni içinde sonsuz bir ruh taşıdığımızı hatırlayıp,aslolan sevginin peşine düşüyoruz.

Yaş aldıkça ''aslında ben kimim? yaşam amacım nedir?'' sorusu dank ediyor kafana.Kendimle konuşuyorum.Artık kendimi anlatma ihtiyacı duymuyorum. Bilginin,OL'ma haline geçmede araç olduğunu farkediyorum.Özdeğerimi başkalarının onayı olmadan hissedebileceğimi biliyorum.Hayatı geldiği gibi kucaklamanın nimetlerini anlıyorum.Varoluşuma şefkat göstermenin,ruhuma iyi davranmanın,kendimi bütün olarak sevmenin,eksiksiz ve mükemmel yaratıldığımı bilmenin hazzını yaşıyorum.Bana kendimi iyi hissettirmeyen herşeyden vazgeçebilmeyi öğreniyorum.Yolculuğumda karşıma çıkan her durumun ve kişinin aslında bana hediye olduğunu görüyorum.Yüzümü güneşe,aya dönmeyi,evrenle bir olma halini seviyorum.Bana verilen hayatın ilahi akış içerisinde sonsuz olasılıklar taşıdığının farkındayım.Nefes alabildiğim ve verebildiğim her anıma şükrediyorum.Öze ulaşabilmem için içsel sessizliğimi sağlamaya çalışıyorum.Değiştiremeyeceğim durumlar için endişelenmemeyi tercih ediyorum.Ruhumun saf sevgi enerjisini tüm hücrelerimde hissediyorum.
Varlığımın özü olan ilahi kudretin yolculuğumda bana eşlik etmesine izin veriyorum.



Tüm bunları inzivaya çekildiğiniz dağ başında bir ağaç evde,insanlardan izole yaşamayı tercih ettiğiniz ıssız bir yerde,Tibet'te bir manastırda uygulayabilmeniz son derece kolay.Algı değiştirici,uyarıcı,tetikleyici hiçbir unsur olmadan kolaylıkla mümkün.Yaşam oyunu burda başlıyor işte.Aslolan günlük yaşamında tüm bunları hissetmek,yaşamak,içselleştirmek,uygulamak.İmkansız mı? Hiç değil..
Değişime direnci de bilinçli zihnimiz yönlendiriyor.

Kendimde deneyimlediğim ve hissettiğim koşulsuz sevgiyle,dönüşüme inançla herşey mümkün.Artık geçmiş sorgulamalarımdan,gelecek kaygılarımdan özgürleşmeyi seçiyorum.Her anımı doyasıya ve şükürle yaşamayı seçiyorum.

Sevin be kendinizi,çok sevin ama.Hani içimizdeki çocuk dedik ya.Çağırın onu geri.Nerde daldıysa oyuna,gidin yanına siz de katılın ona.Kollarınızı açın gökyüzünüze ''seviyorum uleyn kendimi,çok seviyorum hem de'' diye haykırın.Sebepsiz kahkahalar atın sonra.Önce kendinizle mutlu olmayı öğrenin.Bakın kesin bilgi vallahi bak,''SEN DEĞİŞ DÜNYAN DEĞİŞSİN'' 😃

Hayat sen ne güzelsin.Yaşadığım tüm deneyimlerime,yol arkadaşlarıma sonsuz teşekkür,minnet ve şükürle.

Hadi selametle 😉🙏😀






(görsel kaynak: evangelicalfellowship.ca)

2 Ağustos 2019 Cuma

Sabahın bir körü..Uyku tutmadı.Yarın sabah anneciğimin mezarına gideceğim çok sevdiği rengarenk çiçekleri ekmeye.Çok severdi çiçekleri.Bir ömür tükettiği bodrum katındaki iki odalı güneş görmeyen evinde çırpınır dururdu onları yaşatmak,canlı tutmak için.Her solan çiçek hüzne boğardı onu.En son, pencere pervazında bir parmak boyunda minnacık saksılarda kaktüs büyütmeye başlamıştı.Güneş olmadan da yaşayabiliyordu.Belki birgün çiçek de açarlardı.

Ruhlarımız,bedenlenmeden yaptığı anlaşmalarla kabulde ve unutarak geliyor dünyaya.Onbeşinde çocuk gelin olmayı seçmişti ruhu.İki odalı,her odası rutubetten dökülen bir evde beş çocuk annesi olmayı seçti.Tekamülü için zorlu sınavları kalbini çok yıprattı.Altmış yaşında kırıklar dolu kalbiyle sınav yerinden ayrıldı.Yaşı bile belirsiz aslında.Doğduğu köyde ona yeni kimlik çıkarılmamış, tahminine göre 10-11 yaşlarında olan ablası bir hastalıktan vefat ettiğinde,onun kimliği anneme geçmiş.Belki de bu yüzden,yaşamı baştan sona 'ben varım' haykırışıydı.

Bir kadın düşünün.Hiç okul yüzü görmemiş.Çocukları okula başlayıp ona dersleriyle ilgili soru sormaya başlayınca kendini eksik hissetmiş ve okuma yazma öğrenmiş.Evine temizliğe gittiği fransız kadından ona dil öğretmesini istemiş.Kuran okumak için arapça öğrenmiş.Yemek kitaplarından şahane yemek yapmayı öğrenmiş.Hayal gücünü ve el becerisini kullanarak benzersiz el işleri yapmaya başlamış.Hiç 'hayır' diyememiş.Kendisi dışında herkesi hatırlamış, düşünmüş,taşımış, hayatlarını kolaylaştırmış,sevmiş,öğretmiş, gözetmiş, bakmış...Uzar gider bu liste.Çok önemli burası 'kendisi dışında herkesi'.



Yaşım 46 oldu.Geriye dönüp baktığımda ne çok yargılama,yadırgama,reddetme deneyimlemişim.Ve evrenin kesin kuralı: 'yargıladığını,yadırgadığını,reddettiğini yaşamadan,deneyimlemeden ölmeyeceksin'. Hayatımın en zorlu zamanları,ben bunları neden yaşıyorum diyerek isyanda ve kurban rolünde olduğum dönemlerdi.Çember böyle kapanıyor işte.Asla yapmam dediklerini yaptığın, yaşam tarzı,karakteri sana uymadığı için eleştirip dışladığın insanların hayatını birebir yaşadığın,parmağını sallayıp,gözlerini devirip,öfkeyle yargıladığın davranışları birebir yaptığın zaman çember kapanıyor.Görev; tam da burada,bunu farkedip,kabule geçip,bu deneyimden özgürleşmeyi seçtiğinde bitiyor. Sen hala kurban rolünde ve isyana devam ettiğin sürece,bunu anlayıp kafana dank edene kadar, şiddeti belki de artarak yine yine yine yaşıyorsun.

Ruhumuz insan olmayı deneyimlemeye geliyor dünyaya.Öğrenerek,özümüzü hatırlayarak tekamül ediyoruz.Tek kurtuluşumuz SEVGİ.Tekamülün tek yolu koşulsuz sevgi.

Evren kocaman bir sihirli küre bana göre.Koşulsuz sevgiyle,işbirliği içinde, farkında olarak yaşadıkça sonsuz,sınırsız seçenekler sunuyor sana.Hepsi senin hayrına.Alıp,kabul etmek,seçimlerini yaşamak da sana sunulan bir lüks.Burası da çok önemli: SEÇİMLERİMİZİ YAŞIYORUZ.. Dışarda hiçbirşey yok.Herşey üç boyutlu bir illüzyon.Yaşadığın her ne ise,suçlamak yerine,mağduru oynamak yerine, 'bunu neden yaşıyorum? Burda öğrenmem,farketmem gereken nedir gibi sorularla kendine döndüğünde başlıyor evrenin mucizeleri.

Benim hayatımın kırılma noktası  anneciğimi kaybetmem oldu.Tarifsiz bir acı. Bayramın birinci günü neşeyle,coşkuyla paylaşılan sofra,akşamına sevgiyle vedalaşma,bir sonraki sabah cansız bedenine sarılma.Bu acının tarifi yok. Aylar,yıllar süren keşkeler,pişmanlıklar,hesaplaşmalar,isyanlar, sorgulamalar.. 
Bu acının tarifi yok...😔

Hepimiz eşsiz ve sonsuz ruhlarız.Bizden bir tane daha yok.Aslolan dünyaya geliş amacımızı sorgulamak,bulmak ve yerine getirmek.Nedir amaç? İnsan olma deneyimiyle ruhlarımızın tekamülü..Anneciğimin kaybıyla,isyanla geçen dönemden sonra başladı sorgulamalarım.Onlarca kitap okudum,yoga, meditasyon, hipnoz,reiki,access,thetahealing,regresyon ve sayamayacağım onlarca ruhsal çalışmaya katıldım.Yetinmedim eğitimlerini aldım.Hikayedeki; tüm dünyayı dolaşıp hazineyi arayan,sonunda evinin arka bahçesinde bulan gibi aslında herşeyin özümde saklı olduğunu gördüm.Ruhumuz bilge. Arınarak,bırakarak,affederek,kabule geçerek,koşulsuz sevgide kalarak öze ulaşmak ve sadece hatırlamak...Unutarak bedenlendiğimizi bilerek hatırlamak..

Beden deneyimini sonlandırıp sonsuzluğa geri dönen ruh,geride kalanlara da öğreterek gidiyor.Yaşarken de,kaybettikten sonra da anneciğim hakkında hep şu replik duyuldu her yerde : SENİN ANNEN BİR MELEKTİ YAVRUM..


Melek annemin kaderini ve ruhunu sevgiyle onurlandırıyorum.
Kaderinin ve ruhunun önünde saygıyla eğiliyorum.
İyi ki ruhlarımız sözleşmiş,iyi ki annem olmuşsun,iyi ki kızın olmuşum.
Yaşarken de,gittikten sonra da bana öğrettiğin herşey için minnettarım....

💚   SENİ SEVİYORUM.... BİZ'İ SEVİYORUM...  💚

YASAL UYARI

Bu blogtaki yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilmeden kopyalanması,yayınlanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa aykırıdır ve suç unsuru oluşturur.