1 Mart 2009 Pazar

işi kırın...


Perihan Mağden'in kitabına başladım bu sabah.''Herkes Seni Söylüyor'' kitabın adı.çok seviyorum bu kadını.gazetedeki yazılarını da takip ederdim bir ara.epeydir ihmal ettim.yine gazetedeki köşe yazılarından oluşuyor kitap.çok keyifli.

bugün İzmir'e bahar geldi sanki.hava o kadar güzel ve güneşli ki hiç işe gidesim yok :(nasılsa öğlen gidicem işe deyip oyalanıyorum biraz.keyifli bir kahvaltı ettim.masamda açık duran kitabı okumaya devam ediyorum bişeyler yerken.hikayenin başlığına bakar mısın? 'İŞİ KIRIN'.Perihan Hn.beni yoldan çıkarabilecek dizeleri sıralamış arka arkaya.hava güzel.pırıl pırıl.böyle tatlı bir kış güneşi.ısıtıyor ama çok efendice.çok hakkaniyetli,kadir bilir bir hava.siz de bu güzelim havaların kadrini bilin.mesela bugün işi kırın...yöntemi de belirtmiş üstelik : izin almanız gereken mercii kimse,merciin önüne dikilin.elinizle ağzınızı kapayıp(sağ elinizle) sol elinizle midenizi gösterin.'ay ağzımı dahi açsam,kusabilirim gibi'.sonra masanıza gidip çantanızı kaptığınız gibi koşarak,kaçın.çıkın gidin hemen işyerinizden...

böyle zamanlarda emekli olmak,bisikletime ya da düldül model arabama binip dağ bayır gezmek,birkaç gün telefonu dahi açmadan yaşadığım şehirle bağlantıyı kesip nirvanaya nasıl ulaşırım'a kafayı yormak,japonlar gibi elimden fotoğraf makinesini düşürmeden gerekli gereksiz fotoğraflar çekmek,hiç bilmediğim,tatmadığım yemeklerden yiyip midemi bozmak,gittiğim yere özgü yöresel dansları beceriksizce yapmaya çalışmak, kulağıma kulaklığı takıp,farkında olmadan(!) yüksek sesle şarkılar söyleyerek sokaklarda yürümek,kendimi aşmak istiyorum.

artık anlıyorum ki,ya da artık kabul etmek zorundayım ki bu iş beni gerçekten çok yıpratıyor.kendimce çözüm arayışlarım var epeydir.şu kriz bi geçse de önümüzü görsek önce modu da kesmiyor artık beni.az daha frene basmam lazım biliyorum.mantığımla duygularım arasında gidip geliyorum.ama bu işten emekli olamayacağımı biliyorum.en azından olmamalıyım ki kafamda huni ile emeklilik pozları vermeyeyim:)bu aralar hep başarı ve kariyer hikayeleri denk geliyor bana gazetelerde.kocaman holdinglerin yönetim kurullarında ağır sorumluluklar altındayken bir anda yaşamak istedikleri hayatın bu olmadığına karar verip daha sade ama özledikleri gibi yaşamayı tercih eden cesur insanların hikayeleri.radikal kararlar alabilmek için yeterli cesaretim yok bu aralar biliyorum.ama ama ama benden bu kadar diyeceğim zamanın da çok uzak olmadığı hissedebiliyorum.

hayatı sorgulamaya başladığımda bir kaosa girdiğimi görüyorum.para amaç mıdır,araç mıdır?üretime mi katkı doğrudur,tüketime mi?yüreğinin götürdüğü yere mi gitmelisin, mantığının sesini mi dinlemelisin?aşk üzerine söylenenler yalan mıdır,aşk diye bişey var mıdır?seçilmiş hayatları mı,seçtiğin hayatı mı yaşamalısın?Polyanna mı doğrusunu yaptı,Don Kişot mu? dipsiz bir kuyu sanki...

masamda duran fotoğrafta kızım zeytin gözleri,hınzır gülüşüyle bana bakıyor.piki.. mesaj alındı tatlım.yola devam..:)

2 dedim gitti diyen..:

Hayalbemol dedi ki...

Hayat bizleri çok karmaşık sorularla başbaşa bırakıyor. Polyanna'nın kalbini alıp Don Kişot gibi deli dolu yaklaşım gerek. Böylesi daha kolay sanırım.

ayşegül dedi ki...

çok fena katılıyorum karmaşık sorularla ilgili kısma.Fekat endişem aynı bünye hem Polyanna'yı hem Don Kişot'u kaldırabilir mi :)))

YASAL UYARI

Bu blogtaki yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilmeden kopyalanması,yayınlanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa aykırıdır ve suç unsuru oluşturur.